İnsana Güvenmek

İnsan; Tanrıdan başka kimsenin gerçek anlamda değer vermediği en nadide canlı türü. Olası tüm kötü yönlerine itiraz edilmiş olmasına rağmen “Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim” denilerek küçük bir arzda büyük imkanlarla donatılmış, yeryüzünün imarı ve adaletin tesisi için görevlendirilmiş bilinen tek canlı türü. (Tarihi tecrübe bu durumu teyit ettiğine göre teorik olası imkanları görmezden gelebiliriz.)

Yayınlama: 05.02.2024
Düzenleme: 05.02.2024 16:42
24
A+
A-

İnsan; Tanrıdan başka kimsenin gerçek anlamda değer vermediği en nadide canlı türü. Olası tüm kötü yönlerine itiraz edilmiş olmasına rağmen “Şüphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim” denilerek küçük bir arzda büyük imkanlarla donatılmış, yeryüzünün imarı ve adaletin tesisi için görevlendirilmiş bilinen tek canlı türü. (Tarihi tecrübe bu durumu teyit ettiğine göre teorik olası imkanları görmezden gelebiliriz.)

Biyolojik kütlesinin ötesinde, anlamsal yüceliği, seçilmişliği veya fonksiyonalitesi olan özel bir canlıdan bahsediyoruz. Fiziksel özelliklerinin çok ötesine ulaşabilme kabiliyeti olan ve kıymet görmeyi esastan hak eden bir canlı. İster bir anda, ister  süreçle, isterse dönüşerek yaratılmış olsun tüm yaratılış teoremlerinin baş aktörü.

Bu denli özel olmasına rağmen türdeşleri tarafından en çok ezilmeye müstahak görünen, en çok aşağılanan/ötekileştirilen, aleyhine güç toplanılan, efor harcanan, sermaye, silah biriktirilen anormal derecede düşman varlık.

Yeryüzünü ıslah ve imar etmesinin bir aracı olarak kendisine verilen empati duygusunu kullanmaktan acayip derecede üşenen, faydanın sadece kendisine dokunmasını dileyen, kısa dönemli kar peşinde koşan doyumsuz yaratık.

İnsanlığın geleceği yine insanın elinde olmasaydı kötümser yönleri abartıp, tüm ümidi, umudu başka bir yere tevdi etmek isterdim. Fakat ilk insandan bu yana galip gelenin hep iyiler olduğu gerçeği, kötümser yönleri abartmamayı gerekli kılıyor. Nasıl kötümser olalım ki? Bu insandan Adem çıkmış, Habil çıkmış, ikinci babamız İbrahim çıkmış, özgürlük mücadelecisi Musa çıkmış, Allah’ın mucizesi İsa insanlığın en nadidesi Muhammed çıkmış. Yani gelecek yine bu canlının elindeyken, tanrı bunu memur kılmışken, kötümserliğin kazanma olasılığının olmadığı bir yerde insandan neden vazgeçelim ki?

Allah’tan vahiy gelmemiş olsa bile; empati, rahmet, adalet, gazap, şehvet vesair özellikleriyle ortalama bir sistem kurup yönetme kabiliyeti olan bir canlıyı, sırf içlerinde bu duyguları çalıştırmaksızın yaşayanlar var diye yok saymak veya kötü tanımlamak adilane olmasa gerek.

İnsanın neden kötüleştiğine dair yığınlarca sebep sonuç ilişkisinden bahsetsek te, iyi olması için tüm potansiyel kendi yaratılış özünde saklı duruyor. Tembelliğe müptela olmuş insanın kendi varlığında keşfe çıkamıyor olması, onun kötü olduğu retoriğine malzeme taşıyor.

Geçmiş toplumlarda, geneli etkisine alan tembellik ve taşkınlık durumlarında, Tanrı uyarıcılar vasıtasıyla manipülasyonları izole edip, asli formatına dönmesinde insana yardımcı olurken, Hz Muhammed’den sonra  bu kurumu lağvedip her insanın kendi benliğini  keşfetmesini dilemektedir sanki.

İnsan kendi başına bunu gerçekleştirebilir mi sorusu, insanlık tecrübesi ve Tanrı’ın insanla kurduğu geçmiş ilişkiler olmasaydı anlamlı değilse de makul olabilirdi. Tanrı olası tüm soruların cevaplarını insana çözme kabiliyeti vererek, buna rağmen bir şüphe varsa peygamberlerle teyid ederek, varoluşla ilgili olan biten her şeyi insana aktarmış oldu. İnsanlık artık bu yükü, eskiye nazaran, daha kolay taşıyabilecek hale geldi.


İnsanın önündeki engellerden bir tanesi ve belki en önemlisi dinle kurduğu ilişkide saklı. Dini donuk bir yapıya hapsedip, yaşamın gayesini örneklerde belirtilen alanlara mahkum etmesi diğer alanlarda sorumsuz insan tipolojisine dönüşüyor. Dinlerin maksadını anlamak yerine metinsel ve dönemsel yaşam biçimlerini din olarak tanımlamak, metinde geçmeyen tüm alanı seküler alana itip insanlığın sorunlarıyla ilgilenmeyi din dışılık diye tanımlamak, din algısı ve insan olmak arasındaki büyük engellerden birini oluşturuyor. İnsana  melekler gibi sabit görevler tanımlayarak, Allah’ın yarattığı arzın gidişatını başkalarının iradesine teslim etmeyi kulluk olarak algılamak en büyük teolojik sorunlardan birini oluşturuyor.

Tedavüldeki tüm kötü örneklere rağmen insan geleceği yeniden inşa etmesi gereken canlı.  İnsanı tek tek ele aldığımızda bu zor gibi görünse de insanlığın toplamını ele aldığımızda tarihi tecrübeyle de sabit ki iyilik / insanlık daima kazanmıştır. Bireyleri tek tek yüceltmek yerine, insanlık dediğimiz mefhumu zenginleştirmek, değerli hale getirmek bahsettiğimiz iyilik toplumunu yeniden inşa edecek imkanı barındırıyor.
 
Dönemsel olarak insandaki fıtri algıyı bozan bir takım magazinel illüzyonlar bu umudu hayalperestlik gibi algılatsa da insanın yeniden kendini bulması çok uzak görünmüyor. Onu sevmek ona güvenmek gerekiyor.

REKLAM ALANI